Denize Dökülen Yaşam Enerjimiz

İnsan bu, su misali, kıvrım kıvrım akar ya;
Bir yanda akan benim, öbür yanda Sakarya.

Bilirsiniz, Sakarya Nehri, Karadeniz’e dökülür. Denize dökülmeden önce de birkaç kola ayrılır. Gelin Sakarya Nehri’nin kollara ayrılmadan denize döküldüğünü hayal edelim. Kollara ayrılmadan sona ulaştığında, denize döküldüğü noktada taşıdığı su miktarı ne kadar artardı, akım enerjisi ne derece yükselirdi ?

Ya da nehir içindeki bir tanecik denize ne kadar daha az zamanda ne kadar daha fazla güçle ulaşırdı ?
Peki nehir içindeki bir tanecik olalım. Biz denize ulaşmak isterken akıntıya kapılıp Sakarya Nehri’nin Karadeniz’den uzaklaşan kollarından birinde bulalım kendimizi …

Akışına bıraktım, gidiyorum.
Sonu hayır mı, şer mi bilemiyorum.

Kapalı havza nehirler vardır birde. Nehir kaynağından asırlar boyunca sular fışkırır, ovalar vadiler gezer de denize dökülmez. Nehrin içerisindeki enerji de bitmez.

Denize dökülmezler ama içerisinde barındırığı enerji de bitmez. O kaynak kurumaz. Mevsimine göre azalır, mevsimine göre artar suyun akım hızı, nehir içindeki akım enerjisi asla yok olmaz.
Damarlarımızı akarsu yatağı, akan kanımızı da nehirdeki su olarak gördüğümüzde, insanı kapalı havza olarak tanımlamak zor değil. İçimizde anne karnındayken başlayan bir kaynak var ve bu kaynak ölene kadar damarlarımızda kan olarak akacak. Enerjimiz asla bitmeyecek. İçimizde var olan enerji bazen azalacak, bazen artacak, bazen kollara ayrılarak akacak.

Enerjimizi odaklamak, hedef belirlemek ve hedefe yönelmek, planlı çalışmak, programlı çalışmak, verimli çalışmak ve amaca ulaşmak.

Bazen tüm enerjimiz tek bir noktaya akacak. Bazen enerjimizi paylaştıracağız, hedeflerimiz birkaç tane olacak.
Kapalı havza nehirlerin tek kaynaktan beslenip kollara ayrıldığını düşünelim.

Ne kadar çok ayrılan kol varsa, bir kolda akan su o derece azalacak, o kolun hedefe varma enerjisi o derece düşecek ve o derece hedefe ulaşamayacaktır. Nehrin ana akımının olduğu akarsu yatağındaki su miktarı o derece azalacak ve nehir son vardığı noktaya artık varamayacak hale gelecektir.

Her dönem için bir varış noktası seçiyoruz. Ortaokulda iyi bir lise hayali, lisede iyi bir üniversite hayali, üniversitede kendini geliştirmiş mesleğe hazır bir birey hayali.
Her dönemde bir hedefimiz ve her an içimizde asla bitmeyen bir enerji var.
Peki enerjimizi kaç kola ayırıyoruz?

Üniversite sınavına hazırlandığımız yılları hatırlayalım. Yaşam enerjimiz, iyi bir üniversiteye yol almak isterken, biz enerjimizi sadece bu hedefe aktarabiliyor muyduk? Lgs sınavına hazırlanırken enerjimizi amacmıza yönelik bölmeden, parçalamadan aktarabiliyor muyduk? Kpss sınavına hazırlanırken enerjimizi kaça bölüyoruz, çalışmaya ne kadar enerjimiz kalıyor?

Yoksa ana nehir yatağımızı kollara ayırarak, hedefe ulaşacak enerjimizi parçalara mı bölüyoruz?
Sosyal medyada dikkat çekmek, sınıfta konuşulan olmak, en güzeli olmaya çalışmak, iyi bir sevgili bulmak iyi bir sevgili olmak, bir oyunda birinci olmak…

Yaşam dönemimiz bir hedefe koşmaya çabalarken, ana hedefimize ne kadar enerji ayırıyoruz?
Yaşam enerjimizi, bulunduğumuz gelişim döneminin görevlerine ne kadar aktarabiliyoruz ?
Yoksa akıntıya kapılıp “akışına bıraktım gidiyorum, sonu hayır mı şer mi bilemiyorum” diyerek her türlü olumsuz sonucun yüksek ihtimalli olduğu bir kumar mı oynuyoruz?