Z Kuşağı mı Y Kuşağı mı? Bunlar Kaçıran Kuşağı

Gelecek nesillerin yüz hatlarını, göz rengini, hangi hastalıklara sahip olacağını, ne kadar sinirli ne kadar uyumlu bir kişilik olacağını genetik olarak birkaç nesil birleşerek karara bağlar. Fiziksel ve biyolojik özelliklere birey bazında genetik karar verirken, toplumun geneline mâl olmuş korkular, kaygılar, hayata dair gelecek perspektifleri de genç nesillere doğum sonrası kolektif bir şekilde aktarılır.  Genetik aktarım nasıl kaçınılmaz bir son ise sosyokültürel aktarım da kaçınılmaz bir sondur.

Dünyaya geldiğimiz ilk yıllarda yaşamı inşa ederken ne ile nasıl mücadele edeceğimizi kavrayabilmemiz için rol modeller ediniriz ve bu rol modellerin problem çözme davranışlarını, karar verme süreçlerini de istemli ya da istemsiz içselleştiririz. Yeni nesiller yaşamı sürdürmeyi öğrenmeye çalışırken üst kuşak da yaşamı var etme-aktarma temel güdüsüyle kendi tecrübelerini yeni nesillere aktarır. Tecrübeyi alanın memnun tecrübeyi verenin memnun olduğu bu sistemde her şey güllük gülistanlık ilerlerken zamanın koşullarında yaşanan ani değişimler edinilen toplum tecrübesini ve yeni nesle aktarılan yaşamda kalma doktrinini, kaybedilmiş zamanlar çöplüğü olarak karşımıza çıkartır.

Niteliğin nicelikten önemli olduğu beşeri bilimlerde kaybedilenin değerini ölçmede bazen ne izafi sıfır ne de mutlak sıfır kullanılabilir. 60 yaş üstünde kaybedilen 5 yıl ile 20’li yaşlarda kaybedilen, içeriği doldurulmamış, verimli kullanılamamış 5 yıl nicelik olarak da aynıdır, matematiksel olarak da aynıdır.

Peki “Fırsat Maliyeti” olarak bakıldığında her iki 5 yıl aynı mıdır?

Lise mezunlarının memur olduğu dönemde, ilkokuldan ileriye gidemeyen ve devlet dairesinde işi olunca el pençe divan durmak zorunda kalan nesil, çocuklarını yetiştirirken hangi referans noktalarını baz alacak, hangi acı tecrübeleri anımsayacaktı?

Sadece oku… Ne bir iş ne bir meslek öğren… Sadece oku…

Tarımda aptal çiftçilik diye bir tabir vardır. Bir sene bir ürün değerlenir ve sonraki yıl herkes o ürünü eker. Hasat zamanı gelir ve arz talep dengesi bozulduğundan o ürün o kadar fazladır ki ürün değersizleşir, çiftçinin maliyetlerini dahi karşılamaz.

Çağın zorluklarıyla okuyamayan ve okuyamadığı için her yerde el pençe divan durmak zorunda bırakılan Anadolu köylüsünün çocukları; elbette bağı bahçeyi bırakacak, çiftçiliği öğrenmeyecek, mahallesindeki berberin, terzinin, inşaat ustasının yanına küçük yaşta iş öğrenmeye gitmeyecek; evden okula, okuldan eve tek derdi okumak olan; hayatı, hayatla alakası olmayan müfredatla savaşmakla geçen insanlara dönüşecekti. Her okuyamayan babanın okutmaya çalıştığı ve okuttuğu milyonlarca genç.

Ve hasat zamanı…

Toplum, sevdiği sevmediği, benimsediği benimsemediği her konuyu sanatla sözle şiirle aktarmasını bilir. 16 yaşında bahçesinde çelik çomak oynarken evlendirildiğini duyan Hasan amcanın gördüğü ilk yabancı kadın, düğünü yapıldığı sırada duvağını açtığında kimle evlendiğini de gördüğü kadın olacaktı. Zülüflerini göreyim diye şiirlerin yazıldığı dönemde ergenliğin ne fiziksel ne de ruhsal gelişimi tamamlanmadan evlenen, 20 yaşına geldiğinde 2 çocuğu olan ve üçüncüyü anne karnında bırakıp askere giden nesil bugün 30 yaşına gelmiş gençlerin sokaklarda el ele gezmesini eleştirmekte kendilerinde hak buluyorlar. Evlilik Allah’ın emriyse gösterişli masraflı düğünler de kız babalarının emri oluyorken meslek sahibi olmayı, bir zanaata sahip olmayı kaçıran nesil evliliği de kaçırmaktan alıkoyamıyor kendini.

Tüm dünyada yeni bir teknoloji formatına geçildiği dönemde, 1 hafta çalışıp son teknoloji telefon, tablet, bilgisayar alabilen Avrupalı bir Frank’ın karşısında kimin ne giydiğini ne giymediğini, sakızın orucu bozup bozmadığını tartışmaktan kurtulamayan toplumun ceremesini de çekiyor bu Kaçıran Kuşağı. Kendisinden daha önce dünyaya gelmiş, Avrupa’da olsa hurdalıkta bekleyecek bir aracı alabilmek için 20 sene çalışmak zorunda olduğunun farkına da varıyor bu Kaçıran Kuşağı.

“Kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki feda” nidalarıyla büyüyüp cennet vatanını görebilmeyi de 1 haftalık maaşıyla tüm Türkiye’yi gezebilecek Hans’a bırakan, kendi vatanını gezmeyi, görmeyi Kaçıran Kuşağı.

Tüm bu kaçırılanların üstüne dünyayı karşıki dağa kadar sanan ahrazların “Yav bu gençlerde iş yok!”  söylemlerine maruz kalmaktan yakında keçileri de kaçırır bu Kaçıran Kuşağı.